SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TALAK BAHSİ

<< 2202 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ السَّرْحِ وَسُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ قَالَا أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِي يُونُسُ عَنْ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِي عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ كَعْبٍ وَكَانَ قَائِدَ كَعْبٍ مِنْ بَنِيهِ حِينَ عَمِيَ قَالَ سَمِعْتُ كَعْبَ بْنَ مَالِكٍ فَسَاقَ قِصَّتَهُ فِي تَبُوكَ قَالَ حَتَّى إِذَا مَضَتْ أَرْبَعُونَ مِنْ الْخَمْسِينَ إِذَا رَسُولُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْتِي فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْمُرُكَ أَنْ تَعْتَزِلَ امْرَأَتَكَ قَالَ فَقُلْتُ أُطَلِّقُهَا أَمْ مَاذَا أَفْعَلُ قَالَ لَا بَلْ اعْتَزِلْهَا فَلَا تَقْرَبَنَّهَا فَقُلْتُ لِامْرَأَتِي الْحَقِي بِأَهْلِكِ فَكُونِي عِنْدَهُمْ حَتَّى يَقْضِيَ اللَّهُ سُبْحَانَهُ فِي هَذَا الْأَمْرِ

 

Abdurrahman b. Abdillah b. Ka'b, -Ka'b'ın gözleri görmez olduktan sonra torunları arasında onu yeden kişi idi- Abdullah b. Ka'b b. Mâlik'den; dedi ki;

 

"Ben Ka'b b. Mâlik-i dinledim de (bize) Tebük seferiyle İlgili hâdisesini (şu şekilde) anlatıverdi: (Rasûlullah'ın emriyle, halkın bizimle konuşmadığı) elli günden kırkı geçmişti. Bir de ne göreyim Rasûlullah (s.a.v.)'in elçisi bana geliyor (nihayet yanıma geldi ve);

 

Rasûlullah (s.a.v.) sana hanımından uzaklaşmanı emrediyor, dedi. Ben de:

 

Onu boşayayım mı, yoksa ne yapayım? diye karşılık verdim,

 

Hayır (boşama) sadece ondan uzaklaş, ona asla yaklaşma, dedi. Bunun üzerine karıma;

 

Ailenin yanına git, yüce olan Allah bu işte bir hüküm verinceye kadar onların yanında kal" dedim.

 

 

İzah:

Buhârî, meğâzî; Müslim, tevbe; Tirmizî, tefsir sûre; Nesaî, talak; Ahmed b. Hanbel, III, 458.

 

Tebük, Medine1 ile Şam arasında Medine'ye ondört, Şam'a ise onbir konaklık mesafede bir yerdir. Tebük seferi hicretin dokuzuncu (M. 630) senesinde ve Receb ayında yapılmıştır. Mevzu-muzu teşkil eden bu hadis aslında Müslim'in rivayet ettiği uzunca bir ha­disin baş tarafıdır. Müslim'in bu rivayeti şu mânâya gelen sözlerle başlar: "Tebük gazasında Rasûlullah (s.a.v.)'dan ayrıldığım zaman hikâyem şudur: "Ben hiç bir vakit bu gazada ondan ayrıldığım zamankinden daha kuvvet­li ve daha zengin bulunmamışımdır. Vallahi ondan önce iki yük devesini hiçbir zaman bir araya getirememişimdir. Nihayet bu gazada iki deveyi bir araya getirdim. Rasûlullah (s.a.v.) bu gazayı şiddetli bir sıcakta yaptı. Uzak bir sefere ve çöle gitti; kalabalık düşman karşısına çıktı ve gazaları­nın hazırlıklarını yapabilmeleri için yapacakları işleri müslümanlara açık­ça bildirdi. Nereye götürmek istediğini onlara haber verdi. Rasûlullah (s.a.v.)'ın beraberindeki müslümanlar çoktu. Onların sayısını bir muhafızın kitabı toplayamaz...[Müslim, tevbe] ve sayfalarca devam eder. Bu olay Tirmizî'nin Sü-nen'inde de uzun bir hadiste ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Sözü geçen bu hadiste Hz. Ka'b'in tevbesinin kabul edilişi şu manaya gelen sözlerle anlatılıyor: "Nebi (s.a.v.)'e gittim ve onu mescidde oturur buldum. Etrafında müslümanlar vardı. Rasûlullah (s.a.v.) ayın ışıldaması gibi ışıldıyordu. Bir işe sevindiği zaman (böyle) ışıldardı. Geldim ve onun huzuruna oturdum. Bana:

 

"Ey Mâlik! Annen seni doğurduğundan beri üzerine gelen en hayırlı güne sevin," buyurdu. Ben de:

 

Ey Allahın Nebii! Allah tarafından mı, yoksa sizin tarafınız­dan mı? dedim. Rasûl-i Ekrem:

 

“Benim tarafımdan değil, Allah tarafından," buyurdu ve sonra şu âyetleri okudu: "Allah, Nebii ve güçlük saatinde ona uyan muha­cirleri ve ensârı affetti. O zaman içlerinden bir kısmının kalbleri kaymağa yüz tutmuş iken yine de onların tevbesini kabul buyurdu. Çünkü o onlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir."[Tevbe 117] Ka'b dedi ki:

 

"Allahın emirlerine riâyet ediniz ve doğrularla beraber olunuz.*' âyeti kerimesi de bizim hakkımızda indi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem'e:

 

Ey Allah'ın Nebii! Yalnız doğruyu söylemekliğim ve Allah ile Rasûlüne bağışlayarak bütün malımdan vazgeçmekliğim, benim tevbemin gereğidir, dedim. Rasûlulîah (s.a.v.) de:

 

"Malının bir kısmını kendin için alıkoy. Bu, senin için daha hayırlı­dır", buyurdu. Ben de:

 

Sadece Hayber'deki hissemi alıkoyacağım dedi. (Sonra Ka'b b. Mâ­lik sözlerine şöyle devam etti) "Ben iki arkadaşımla birlikte Nebi (s.a.v.)'e doğruyu söylediğim zaman, gönlümde müslümannktan sonra Rasûl-i Ekrem'e doğruyu söylemekten daha büyük olan bir nimeti Allah bana vermemiştir."[Tirmizî, tefsir sure]

 

Bütün bu rivayetlerden anlaşılıyor ki Hz. Ka'b b. Mâlik hiç bir engeli olmadığı halde zamanında harbe hazırlanmamış ve bu yüzden de Tebük seferine katılmamış, sefer sona erdikten sonra Rasûl-i Ekrem'in emriyle müslümanlar onunla konuşmayı kesmişler. Bu hal kırk gün böyle sürmüş kırk gün sonra da metinde anlatıldığı gibi Rasûl-i Ekrem'in,bir elçisi Hz. Ka'b'a gelerek Rasûl-i Ekrem'in Ka'b'dan karısına yaklaşmamasını istedi­ğini bildirmişti. Hz. Ka'b da genç olduğu için bu emre aykırı hareket et­mek tehlikesinden kurtulmak maksadıyla karısına "Ailenin yanına dön, bir süre de onların yanında kal" diyerek onu babasının evine göndermişti. On gün sonra da Allah teâlâ Hz. Ka'b'ı affettiğine dair âyet-i kerîme'yi indirdi.